Sayfa 102
5.Etkinlik
Konularına Göre Denemeler
Kişisel duyarlılık ve dikkati konu alan denemeler
Görgü ve pazarcılıktır(kitaptaki deneme örnekleri)
Özellikleri:günlük hayatla ilgili konularda kişisel duyarlılık ve dikkat konu edinilir
Öğretici-Eleştirel denemeler
Ruh ve beden(kitaptaki deneme örneği)
Özellikleri
Daha çok eğitici ve öğretici bir rol üstlenen denemelerdir
Sosyal ve Felsefi Konulrda Bireysel Düşünceyi ifade eden Denemeler
Bilgi ve düşünce(kitaptaki deneme örneği)
Sosyal ve Felsefi konuları işleyen denemelerdir.
6.Etkinlik.Tüm kutucuklara işaret koyun.
NOT:Deneme yazmak için derin bir kültür birikimine sahip olunması gerekir.bu yüzden denemelerde bazı anlaşılmayan kelimeler olabilir.Ama bu kelimeler anlaşılmayı ve akıcılığı pek etkilemez
Sayfa 103
soru 2:Açıklayıcı,kanıtlayıcı ve öğretici anlatım türleri kullanılmıştır.
soru 3:göndergesel işlevde kullanılmıştır
8.Etkinlik
Sohbet
Dil:samimi ve içtendir.Nükteli anlatım vardır.
Deneme
dil:Ciddidir.Nükteli anlatıma yer verilmez.
Sohbet
tema:güncel
Deneme
tema:ilgi çekici
Sohbet
Söyleyiş-üslüp:içtenlik vardır.
Deneme
Söyleyiş üslüp:duygudan çok düşünce vardır
9.Etkinlik
Büyük-küçük,içeri-dışarı gibi zıt anlamlı sözcükler kullanılmıştır.Bu sözcükler karşıt durumları ortaya koymak amacıyla kullanılmıştır.Yazar karşıtlıklardan yararlanarak asıl anlatmak istediği düşünceyi ortaya koymuştur.
10.Etkinlik
Metinde ”gözüne almak”deyimi yanlış kullanılmıştır.”göze almak” şekliyle düzeltilebilir.
Anlama Yorumlama
1.Deneme yazarları engin kültür birikimleri ve geniş düşünce dünyaları ile okuyuculara faydalı olurlar.Ele aldıkları konularda düşüncelerini ortaya koyar ve okuyucularına bir düşünce kapısı açarlar.
2.İnsan hayal ve kültür dünyasını geliştirir.Kişinin farklı fikirlere açık olmasını ve saygı duymasını sağlar.
Ö.lçme Ve Değerlendirme
1.Düşünce
2.D,Y,D
3.D
4.C
5.E
6.A
SAYFA 107
Hazırlık
soru 1:Gözlem:bir eseri yazmaya başlamadan önce gerekli,bilgi,deney,inceleme,ve araştırma yapma işi
Tarafsızlık:yansızlık,tarafsız olma durumu
ispat:kanıtlamak,gerçek yönünü ortaya çıkarmak
Nesnellik:taraf tutmadan yapılan inceleme,objektiflik
Bilimsellik:bilimle ilgili,bilime dayalı
Didaktik:öğretici
Başyazı:dergi ve gazetelerin ilk sayfalarındaki makale
Başyazar:başmakale yazarı
2.belgelerle açıklanır.Kanıtlar gösterilir.
Sayfa 109-110 soruların cevapları
1.*Makaleler herhangi bir konuda bilgi vermek ,bir konuyu veya düşünceyi açıklamak,ispatlamak amacıyla yazılır
2.Çevre kirliliğinin dünyamız için oluşturduğu tehtide dikkat çekmek ve bu konuda görüşlerini belirtmek
3.Gerekli kültür ve bilgi birkimine sahip okuyucuya hitap eder
4.Konu toplumun büyük bir kesmini ilgilendirecek nitelikte olmalıdır.
*kanıtlar inandırıcı olmalıdır.
*anlatım açık,sade,anlaşılır olmalıdır.
*Konu tarafsız bir şekilde ortaya konmalıdır
5.haber yazılarında sadece haber vardır,makalelerde düşünce ve yorum vardır.Gazete haberleri günlük olduğu halde makalelerde günlük düşüncelerden çok uzun ömürlü düşünceler yer alır
6.çevre kirliliğinin yol açtığı zararlardan bahsedilerek örnekler verilmiş.sonra alınabilcek önlemlerden bahsedilmiştir
7.Çevre kirliliğinin zararları düşüncesi,çevre kirliliğinin yol açtığı afetler,küresel ısınma ve bozulan ekolojik sistem yardımcı düşüncelerle ilişkilendirilerek birbirine bağlanmıştır
8.Yok
9.işlenecek konunun ortaya konmasıyla başlamış,örneklerle devam etmiş ve bir fikre bağlanarak sonuçlandırılmıştır
10.Göndergesel işlevde
SAYFA 110
4.Etkinlik
öğretici,açıklayıcı,kanıtlayıcı anlatım türleri kullanılmıştır.okuyucuya çevre kirliliğinin neden ve sonuçlarını açıklamak,öğretmek ve kanıtlamak amacıyla bu anlatım türleri kullanılmıştır.
SAYFA 114
12.Etkinlik Metinde görev alan kelimeler,kelime grupları ve cümleler yapıyı oluşturan ögelerdir.Kelime grupları ve cümleler anlam ve şekil bakımından birbirine bağlanarak makalede verilmek istenen düşünceyi ortaya koyar.
SAYFA 114
Anlama Ve Yorumlama
1.Okuyucuların makalede işlenen konu hakkında bilgi edinmesini,onların dünyasında yeni ufukların açılmasını sağlar.
2.Makaleler düşünce yazılarıdır.Dolayısıyla yazarın düşüncelerini yansıtan yazılardır.Yani yazarın düşüncelerini yansıtarak ayna görevi görür.
SAYFA 114-115
Ölçme Ve Değerlendirme
1.Düşünce
gazete ve dergilerde
Başyazı,başyazar
2.D,Y,Y,D
3.C
4.E
5.B
6.E
7.B
SAYFA 117
HAZIRLIK
1- Eleştiri tarafsız bir şekilde yapılmalıdır. Eleştirilenin iyi ve kötü yönlerini ortaya koyarak değerini bildirmelidir. Böylelikle eleştirilene kılavuzluk eder.
2- Hiciv: yergi
Taşlama: Kapalı bir biçimde, dolaylı olarak söz söyleme, tariz.
Eleştiri: 1 . Bir insanı, bir eseri, bir konuyu doğru ve yanlış yanlarını bulup göstermek amacıyla inceleme işi, tenkit. 2 . Bir edebiyat veya sanat eserini her yönüyle değerlendirerek anlaşılmasını sağlamak amacıyla yazılan yazı türü, tenkit, kritik.
Tenkit: Eleştirme, eleştiri.
Kritik: Eleştiri.
3- Bir eser veya kişiyle ilgili fikirlerin söylenmesi eserin yada kişinin değerinin ortaya konması ve eser veya kişinin doğruya yöneltilmesi bakımından önemlidir.
4- ‘’ Herkes düşünceme katılırsa yanılmış olmaktan korkarım.’’ sözü insan yanlış yapsa dahi yanlış yapanın yanlışlarını gösterecek birisi olmadığı için doğruları bulamamaktan korktuğunu anlatmak için söylenmiştir.
5- Yapılan eleştiriler özellikle olumlu eleştiri ise insanda merek uyandırmaktadır.
1. ETKİNLİK
Yazınsal Yaratmada Bireyin İşlevini Nasıl Anlamalı?
Bir yapıtın açıklanmasında yazarın yaşamöyküsü, yapıtın anlaşılmasında temel bir öğe değildir; yazarın düşünce ve niyetlerinin bilinmesi de bu yapıtın anlaşılmasında temel bir öğe olamaz. Yapıt, önemli bir yapıt olduğu ölçüde, kendi gücüyle yaşar ve anlaşılır ve çeşitli toplumsal sınıfların düşüncelerinin çözümlenmesiyle de doğrudan doğruya açıklanabilir. Bir yazın ya da felsefe yapıtında bireyin işlevini yadsımak, yadsımak mı demektir? Kuşkusuz hayır. Ne var ki, bütün gerçekler gibi bu işlev de eytişimseldir (diyalektiktir), dolayısıyla onu neyse öyle anlayıp kavramaya çalışmak gerekir.
Yazın ya da felsefe ürünlerinin, yazarlarının yapıtları olduğunu yadsımayı kimse düşünemez; ne ki bunların da kendi mantıkları vardır, dolayısıyle keyfe bağlı yaratmalar değillerdir hiç de. Yazınsal bir yapıtta hem kavramsal bir dizgenin iç bağlantısı, hem de bir canlı varlıklar dizgesinin iç bağlantısı vardır; bu bağlantı, bunların birtakım bütünler oluşturduğunu gösterir; bu bütünlerin parçaları, birbirlerine göre, birbirlerinin yardımıyle, özellikle temel özleri yardımıyle anlaşılıp kavrayabilirler. Böylece, bir yandan şu sonuç çıkar ortaya: Yapıt ne denli büyük olursa o denli de kişisel olur; çünkü, ancak çok zengin ve güçlü bireylik, henüz oluşmakta bulunan ve topluluğun bilincinde pek az belirlenmiş olan bir evreni düşünüp görebilir ve son ayrıntılarına dek bunu yaşayabilir. ama bir yandan da şu sonuç çıkar ortaya: Bir yapıt ne denli büyük bir düşünür ya da yazarın kaleminden çıkmışsa o denli de kendi gücüyle kendini anlatabilir; dolayısıyle tarihçinin, yapıtı yaratanın yaşam öyküsü ya da düşüncelerine baş vurmasına hiç gerek kalmaz. En güçlü kişilik, düşünsel yaşamla en iyi özdeşleşen kişiliktir, toplumsal bilincin etken ve yaratıcı bütün temel güçleriyle en çok özdeşleşen kişilik. Bir yapıtın güçsüz ve tutarsız yanlarını anlamak söz konusu olduğunda ancak, yazarın kişiliğine ve yaşamının dış koşullarına baş vurmak zorunluluğu doğar çok kez.
Böylece, Goethe’nin pek yazınsal bir değer taşımayan bir sürü benzetme oyunları, hatta Faust’un birtakım cılız, güçsüz yanları, yazarın Weimar sarayında karşı karşıya bulunduğu zorunluklarla açıklanabilmektedir. Ama Goethe artık kendine yaraşır düzeyde bulunmadığı andadır ki Weimar bakanı yapıtta ön sıraya geçip varlığını duyurur.
Demek, toplumla bireyi, tinsel değerlerle toplumsal yaşamı birbirine karşıt görmek şöyle dursun, gerçek, bunun tam tersidir. Toplumsal yaşam, yaratma gücünün en son noktasına eriştiğinde, her ikisi de, en yüce biçimleri içinde birbirleriyle kaynaşmış olurlar; yazın alanında bu böyledir, felsefede, siyasal alanında da böyle. Racine ya da Pascal’ı PortRoyal’dan nasıl ayırabilirsiniz. Munzer’i Köylüler Savaşından, Luther’i din devriminden, Napoléon’u imparatorluktan ve Fransız Devrimiyle eski rejim arasındaki sürekli kavgadan? Tersine, topluluk ortaklığa dönüştüğünde, birey güçsüzleşip göze batar duruma geldiğinde aradaki karşıtlık iyice derinleşir. Ama o zaman da, yazınsal yaratma tarihinde, derin bilginleri çok ama yazınsal düşünce tarihçisini pek az ilgilendirebilecek olan yazılarla karşı karşıya bulunuruz artık..
( Lucien Goldmann. Matérialisme dialectique et histoire de la littérature, Çeviren: Tahsin SARAÇ, Türk Dili Dergisi, Eleştiri Özel Sayısı , Mart 1971)
Kaynak:
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]HASAN BOĞULDU
“Hasan Boğuldu” hikâyesiyle yeniden, bitmez tükenmez zenginliklerle dolu
Anadolu'ya açılmış oluyoruz. Anadolu'da acı gerçekler, fakirlik ve ıstırap vardır, fakat onların yanı sıra, hatta onların içinde şiir, aşk ve yiğitlik de mevcuttur. Anadolu halk edebiyatının şaheserleri olan Kerem ile Aslı ve Köroğlu hikâyelerinde de biz, hayatın bu iki büyük kaynağını bulmaz mıyız? Fakat gerçeği fark etmek için görmesini bilmek, onun güzelliğini dile getirmek içinse şair olmak icap eder. Sabahattin Ali bu iki meziyete de sahiptir. “Hasan Boğuldu”, onun bu iki meziyetini ortaya koyduğu en güzel eserlerinden birisidir.
Hikâyede, baştan sona kadar, bir fon musikisi gibi, tabiatın güzelliği çağıldar.
Yazar, usta bir ressam gibi, dış âlemde gördüğü her şeyi tespit eder. Fakat bu tabiatın içinde, ondan fışkırmış gibi güzel, canlı insanlar vardır. Yörük kızı Emine, bahçıvan Hasan! Yazar, yine bir yörük kızı olan Hacer'in ağzından onların hazin ve güzel aşk ve ölüm hikâyelerini anlatır. Yazarın kendisi ile Hacer'in varlıkları hikâyeye bir çerçeve teşkil ederler. Onlar da Emine ve Hasan gibi, kendilerini çeviren tabiatın güzelliği içinde yer alırlar. Hikâyeyi anlatan Hacer, Emine ile aynı obaya mensuptur. Öyle ki biz hikâyeyi dinlerken ikisini birbirine karıştırır gibi oluruz. Yazar da Hacer’i tasvir ederken Hasan gibi, onun kendisinden çok farklı bir insan olduğunu hisseder. Fakat yazar ile Hacer arasında aşk duygusu değil, aynı yola giden iki insan arasındaki dostluk ve yardım duygusu vardır. Hasan ile Emine'nin aşk maceralarına karşı duydukları derin ilgi de onları birleştirir.
Hikâyenin esasını Emine ile Hasan arasındaki aşk teşkil etmekle beraber, hikâyede, hikâyeci ile Hacer'in varlıkları da önemlidir. Zira biz Emine ile Hasan'ı onlar vasıtası ile tanırız. Yazar bize Emine ile Hasan'ın yaşadıkları topraklarla Hacer'i, Hacer ise Emine ile Hasan'ı tanıtırlar. Yazar ile Hacer, tabir caizse, tablonun ön planını, Emine ile Hasan, arka planını teşkil ederler. Hikâye içinde hikâye ve şiir, eski devir hikâyelerini hatırlatır. Fakat burada anlatış tarzı, dil ve üslûp eski hikâyelerdekinden çok farklıdır.
Eski Türk hikâyelerinde tabiat ve gerçek, bu kadar zengin ayrıntı ile anlatılmaz. Daha önce de söylemiş olduğumuz gibi Sabahattin Ali'de batılı ressamlara has bir dikkat ve itina vardır. Onun dış âleme bakış tarzı, hikâyeye, tabiatın zenginlik ve safiyetini getirir. Hacer'in anlattığı hikâyeye de yazarın ses ve üslubunun gizli bir şekilde karıştığı, onu ayarladığı hissolunur. Hiçbir halk hikâyesi bu kadar temiz, düzgün, doğru, ayıklanmış bir dile sahip değildir. Hacer'in naklettiği Emine'ye ait aslında yazarın kaleminden çıkan- türkü de kafiye yapısı ve kompozisyon bakımından, halk türkülerine nazaran çok düzgündür. Bütün hikâyede halkı ve halk kültürünü seven, onları sevgi ile benimseyen, fakat onlara kendine göre bir çekidüzen ve mana vermek isteyen bir aydının varlığını hissederiz.
“Hasan Boğuldu” hikâyesine, bir araya geldikleri zaman daima güzellik duygusu uyandıran üç büyük ebedî tem “tabiat”, “aşk” ve “ölüm” hakimdir. Fakat yazar bunları, renkli elişi kâğıtlar gibi birbirine yapıştırmaz, yaşanılan hayatın tabii şartları içinde birleştirir. Hikâyede tasvir geniş bir yer tutmakla beraber, olay ve olay ile ortaya konulan ana fikir de önemlidir. Olay ana fikre bağlı olduğu için önce onun üzerinde duralım.
Hasan ile Emine birbirini severler ama birleşemezler. Sebebi, birisinin ovalı, ötekisinin dağlı olmasıdır. Maddî şartlar insanlar arasında sınıf farkları yaratır ve bu farklar birleşmeye engel olur. Yörük kızı bu farkın tam şuuruna sahiptir. ‹lk karşılaşmalarından birinde, Hasan,
yörük kızma, sırtında taşıdığı heybeyi eşeğin üstüne atarak rahat etmesini teklif edince yörük kızı:
— Olmaz, der. Ovada heybeyi eşeğe taşıtırsam, koca dağa bu yük ile nasıl çıkarım. Yörüklerin hayatını, üstünde yaşadıkları, sürülerini otlattıkları dağ tayin eder. Dağda yaşamak, ovada yaşamaktan daha zordur, Hasan kendisine evlenme teklif edince
yörük kızı:
“Ne ben senin köyünde edebilirim ne sen benim obamda” der.
Birleşemeyişin başka bir sebebi, yine tabiat şartlarının doğurduğu sosyal münasebetler, örf, âdet ve inanç farklarıdır.
Hasan Emine'ye, köye gelin geldiği zaman: “Sen bahçeye bakarsın, ben zeytine giderim, kimseye muhtaç olmayız.” deyince Emine şu cevabı verir:
“- İnsan nereye giderse rızkı da beraber gidermiş, bunu düşün düğüm yok. Ama ben dağlıyım, bu çukur ovalarda kalamam. Köyünüzün eli kınalı kızlarına karışamam, senin içine dert olur. Yörük kızı geldi de Hasan'ı elimizden aldı derler, benim içime dert olur, yörük kızı dağdan köye, çadırdan eve inmemeli.”
Hasan ısrar edince, Emine, aynı fikri şöyle tekrar eder: “Hasan, ovada büyüyen dağda yapamaz... Dağın suları serindir ama yolları sarptır. Kar altında odun kesmek bahçeye bostan ekmeye benzemez. Benim erim diye götürdüğüm adamı obamın yiğitleri kınamamalı.”
Hasan'a nazaran Emine daha gerçekçidir. İnsanı bir bütün olarak çalışma hayatı ve sosyal çevresi ile beraber alır.
Hasan, ille de Emine ile evlenmede ısrar edince, “kırk has okka tuz” dolu bir çuvalı, durup dinlenmeden dağa çıkarmakla denenir. Yükü düz ovada eşeğine taşıtan Hasan bu imtihanı kazanamaz ve daha sonra “Hasan boğuldu” adını alan bir büvette intihar eder.
Bu nevi kuvvet deneme ile ilgili anektotlara “Dede Korkut Kitabı’nda da çok rastlanılır. Zaten Anadolu yörükleri, “Dede Korkut Kitabı”nda anlatılan Oğuzların devamıdırlar. Kadın tipleri, erkek telakkileri, hayata bakış tarzları da onlarınkini andırır.
Sabahattin Ali'nin hikâyesindeki insanlar üç ayrı sosyal tabakaya mensupturlar:
a) Almanya'da öğrenim görmüş, tabiata resim terbiyesi almış bir sanatçı gözü ile bakan yazar,
b) Düzovalı bahçıvan Hasan,
c) Dağda yaşayan yörükler. Hasan ile Emine'nin hazin aşk hikâyelerini anlatırken yazar, sosyal bir gerçeği de ortaya koymuştur.
Yazarın kendi üslubu ile Hacer'in hikâyeyi anlatışı arasında bir ifade farkı varsa da bu sosyal bir farka tekabül etmez. Hasan ile Emine'nin macerası geçmişte meydana geldiği ve efsaneleştiği için, Hacer, zaruri olarak “-misli geçmiş” i kullanır. Mümkün olduğu hâlde yazar, taklidi üsluba başvurmaz. Bu da onun şekle değil öze önem verdiğini gösterir. Hikâyede Hacer ile Emine'nin kendi şiveleri ile konuşmalarına içerik bakımından lüzum yoktur.
Sabahattin Ali, anlatımında, ifadesini süslemeye değil, tabiat ve insanların özelliklerini sade bir dil ile belirtmeğe önem verir. Kuvvetini kelime oyunlarından değil, gerçeğin ayrıntılarına dikkat etmekten alır:
“Köyün daşına çıkıp zeytinler arasına dalınca Hacer sarı entarisinin eteklerini dolayıp beline soktu; alçak topuklu, kalın rugan ayakkabılarını çıkarıp heybesine koydu; toprak üzerinde çıplak tabanlarının izini bırakarak yürümeye başladı. Başındaki ince, oyalı yazmanın altında küçük bir bal kutusu gibi kabaran altınlı fesi, her adımda hafifçe titriyor; uzun boyu heybenin ağırlığı ile azıcık öne eğiliyordu.”
Bu paragrafta “sarı entari”, “alçak topuk”, “kalın rugan ayakkabı”, “ince, oyalı yazma” sıfatlan, değiştirme veya güzelleştirme değil, görüleni tespit gayesini güder.
“Küçük bir bal kutusu gibi kabaran altın fesi” ifadesi de, yörük kızı Hacer'in kıyafetinin özelliğini belirtmek için kullanılmıştır. Sabahattin Ali'nin üslubu, “berrak” tır, gerçeği bir örtü gibi değil, bir ışık veya hava gibi sarar.
2. ETKİNLİK
Eleştiri Türünün Özellikleri
(Tarihi Gelişimi ve Temsilcileri)
Eleştiri de temeli düşünce olan yazı türüdür. Konu sınırlaması yoktur. Sanat, edebiyat ya da düşünce yazılarının içeriği ile bu içeriğin işlenişini, değerli ve değersiz yönlerini ortaya koyan bir yazı türüdür. Yazarın yazıyı kendine göre, yazıyı ilgilendiren topluma göre, kendi alanındaki diğer çalışmalara göre değerlendirdiği yazılardır.
Bir eseri değerlendirme amacıyla yazılan yazılara eleştiri denir.Eleştiride eserin yada sanatçının gerçek değerinin belirtilmesi amaçlanır.
Eleştirmeci,bir sanat eserinin gerçek değerini,özünü yapılışını,değerli-değersiz yanlarını ortaya koyar.Eleştirmecinin görevi güzellik yaratmak değil,yaratılmış güzelliği yargılamak,okurlara tanıtmaktır. Eleştiriler; okura dönük eleştiri,topluma dönük eleştiri,sanatçıya dönük eleştiri,yapıta dönük eleştiri… olmak üzere türlere ayrılır.
Herhangi bir kişiyi, bir eseri, bir konuyu doğru ve yanlışlarını göstererek anlatmak amacıyla yazılan kısa metinlerdir. Hedeflenen öğeyi doğru ve yanlış yönleriyle tanıtmayı amaçlayabileceği gibi, bu öğenin doğru tanıtılmasını sağlamayı ve bir değerlendirmeyi de hedef alabilir. Edebiyat sorunlarını ve yapıtlarını konu alan inceleme, yorum ya da değerlendirme olarak da tanımlanabilir.ister şahsi zevklerle ister estetık prensııplere gore sıstemlı bır sekılde degerlendirmedir.nazmın kururlarını bildiren ilim olarakda bilinir.yazar; objektif olmalı eseri dıkkatle ınceleyebılmelı; analiz ve yorumlayabılmelı, geniş açılarla geniş bir bilgiyle ve hassasiyetle eseri degerlendirme kabibiliyetine sahip olmalıdır. Eleştiri okulları üçe ayrılır: Yansıtma, yaratma, dil. Yansıtma, eserin doğaya benzediğini savunur. Yaratma, eserin iç dünyasıdır, yani sanatçı. Dil ise, Rus biçimcilerinin yöntemidir ve eseri dil sistemi olarak görür.
Türkiye’de Eleştiri
Tanzimat dönemi Romantikleri Şinasi, Namık Kemal, Recaizade Ekrem, Abdülhak Hamid; Realistleri Samipaşazade Sezai, Beşir Fuad, Nabizade Nazım, Mizancı Murad’tır.
Serveti Fünun döneminde, Cenap Şahabettin intikad (sahte parayı gerçeğinden ayırmak)anlayışıyla tenkit eder. Halit Ziya, Mehmet Rauf, Nabizade Nazım, Hüseyin Cahit dönemin eleştiricileridir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında eleştiri Yahya Kemal ve Ahmet Haşim’le başlar. İsmail Habip Sevük ve Ahmet Hamdi Tanpınar eleştiriyi edebiyat tarihi içinde ele alırlar. Nurullah Ataç, Suut Kemal Yetkin iki öznelci eleştirmendir.
Sistematik eleştirmenler Asım Bezirci, Fethi Naci, Hüseyin Cöntürk bağımsız yöntemi geliştirdi. Sabahattin Eyüboğlu ile Vedat Günyol hümanist eleştirmenlerdir. Çağdaş eleştirmenler Mehmet Kaplan, Tahsin Yücel, Akşit Göktürk, Şara Sayın, Ünsal Oskay, Murat Belge, Orhan Burian, Tahir Alangu, Memet Fuat, Mehmet Doğan, Bedrettin Cömert, Enis Batur, Nihat Sami Banarlı, Cemil Meriç, Kenan Akyüz, Melih Cevdet, Konur Ertop, Orhan Şaik Gökyay, Alpay Kabacalı, Cevdet Kudret, Agah Sırrı, Berna Moran, Rauf Mutluay, Yaşar Nabi, Ahmet Oktay, Atilla Özkırımlı, Nermi Uygur ve Fuat Köprülü.
Dünya edebiyatında Boielau, A. France, Türk edebiyatında ise Mehmet Kaplan, Nurullah Ataç, Cemil Meriç ve Hüseyin Cahit yalçın eleştiri türünün önemli temsilcileridir. Edebiyatımızdaki ilk eleştiri Namık Kemal’in Tahrib-i Harabat’ıdır.
Eleştirinin belirleyici özellikleri nelerdir?
• Düşünsel plânla yazılır.
• Konu, yazının sonuna dek değerlendirilmesi yapılan esere bağlı kalmalıdır. Eser ile ilgili, değerli ve değersiz diye gösterilen yargılar, eserden alınacak örneklere dayandırılmalıdır.
• Yazar, yargılarında belirli ölçülere bağlı kalmalı, eleştirileri nesnel olmalı, “beğendim, hoşuma gitti”… gibi öznel değerlendirmelerden kaçınmalıdır. Bunun yanında eleştiri yazısını okutacak olan elbette eleştiri yazarının kendine özgü konuyu ele alış biçimi, kendine özgü yorumlayışı ve anlatımındaki üslûbudur.
• Eleştirisi yapılan çalışma, bütün boyutlarıyla ele alınmalı, kendi türü içindeki bilimsel, sanatsal, toplumsal yere oturtulmalıdır. Alanındaki diğer çalışmalarla karşılaştırılarak bu türe kattıklarıyla, kendisinden beklendiği halde katamadıklarıyla ele alınmalıdır.
Bu da gösteriyor ki eleştiri yazarı, her konuda eleştiri yazısı yazamaz, ancak uzmanı olduğu alanda yazabilir. Eleştiri yazarının alan bilgisi, eleştirdiği çalışmayı yapanın alan bilgisi ile en azından aynı düzeyde olmalıdır.Anı Mektup Biyografi Günlük Roman Tiyatro Fıkra R
Kaynak:
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]İNCELEME
1- Eleştirilerin ortak özellikleri:
• Düşünsel plânla yazılır.
• Konu, yazının sonuna dek değerlendirilmesi yapılan esere bağlı kalmalıdır. Eser ile ilgili, değerli ve değersiz diye gösterilen yargılar, eserden alınacak örneklere dayandırılmalıdır.
• Yazar, yargılarında belirli ölçülere bağlı kalmalı, eleştirileri nesnel olmalı, “beğendim, hoşuma gitti”… gibi öznel değerlendirmelerden kaçınmalıdır. Bunun yanında eleştiri yazısını okutacak olan elbette eleştiri yazarının kendine özgü konuyu ele alış biçimi, kendine özgü yorumlayışı ve anlatımındaki üslûbudur.
• Eleştirisi yapılan çalışma, bütün boyutlarıyla ele alınmalı, kendi türü içindeki bilimsel, sanatsal, toplumsal yere oturtulmalıdır. Alanındaki diğer çalışmalarla karşılaştırılarak bu türe kattıklarıyla, kendisinden beklendiği halde katamadıklarıyla ele alınmalıdır.
Bu da gösteriyor ki eleştiri yazarı, her konuda eleştiri yazısı yazamaz, ancak uzmanı olduğu alanda yazabilir. Eleştiri yazarının alan bilgisi, eleştirdiği çalışmayı yapanın alan bilgisi ile en azından aynı düzeyde olmalıdır.Anı Mektup Biyografi Günlük Roman Tiyatro Fıkra R
Kaynak:
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]2- Eleştirmen, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın ‘’Üç Şehitler Destanı’’nı şekil ve içerik bakımından inceleyerek eserin değerini ortaya koymak ve şairi yol göstermek amacıyla yazmıştır.
3- Eleştirmen, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın ‘’Üç Şehitler Destanı’’nı şekil ve anlam bakımdan sorun olarak ele almıştır.
4- Eleştirmen, eseri açıklamak yada çözümlemek için Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın hayatına ve kişisel özelliklerine başvurmuştur. Örneğin Dağlarca’nın eskiden beri biçim kaygısı taşıdığı, serbest nazımdan kaçındığından bahsedilmesidir.
5- Eleştirmen ‘’Bu Günkü Türk Destanı’’nın oluşumunu etkileyen tarihsel ve sosyal koşulları bulmaya ve bunlar yardımıyla eseri açıklamaya yönelmiştir. Eleştirmen, Kurtuluş Savaşı’nın ve İnönü günlerinin koşullarını tespit etmeye çalışmıştır.
6- Eleştirmen eseri belli kriterlere göre eleştirmiştir.
7- Eleştiri yazılarının yazılış amaçları şunlardır:
Sanat, edebiyat ya da düşünce yazılarının içeriğini
Bu içeriğin işlenişini, değerli ve değersiz yönlerini ortaya koymaktır.
ETKİNLİK
Esere dönük eleştiri yazılarında konu, anlatım biçimi, olay örgüsü, simgeler, üslup, şiirin anlamı, ve şekil özellikleri eleştirini yapısını oluşturan özelliklerdir.
Metnin Yapısı
Değerlendirme
Konu
Orhan Borian, yazarın Kurtuluş Savaşını işlediğini söylemektedir.
Anlatım Biçimi
Yazarın konuyu destansı bir şekilde anlattığını söylemektedir.
Olay Örgüsü
Metinde safha safha Kurtuluş Şavaşı ve askerlerin savaş halleri anlatılmıştır.
Simgeler
Şiirde ecel, memleket, can gibi simgeler kullanılmıştır.
Üslup
Eleştirmen, şairin üslubunu geliştirerek yadırganmaz bir hale geldiğini söylemektedir.
Şiirin Anlam Özellikleri
Şiirde destansı anlatımın güzelliğinden ve dörtlüklein anlam bağlantısındaki beceriden bahsedilmiştir.
Şiirin Şekil Özellikleri
Şiirin dörtlüklerle ve ölçüsüz olarak yazıldığı söylenmektedir.
8- Orhan BURİAN’ın Mustafa Kemal, Yahya Kemal ve Nazım Hikmet hakkındaki tespitleri eleştiriye kültürel, ve bilimsel yazı bölümlerinden yararlanarak eleştirisine kıyaş ve inandırıcılık ve bütünlük katmıştır.
9- Denemelerde özel düşünceler ele alınır. Eleştiri tarafsız olmalıdır.
Her ikisinde de konu serbesttir.
Deneme dili, eleştiri diline nazaran daha özneldir.
Denmeler eleştiriye göre daha kısadır.
10- Eleştirmenin özellikleri şunlardır:
Eleştirmenin bilgi birikimine sahip olması gerekir.
Eleştirmen tarafsız olmalıdır.
Eleştirmen yapıcı olmalıdır.
Eleştirmenin dili açık, sade ve anlaşılır olmalıdır.
Eleştirmen, yazının sonuna dek değerlendirilmesi yapılan esere bağlı kalmalıdır
Eleştirmen, “beğendim, hoşuma gitti”… gibi öznel değerlendirmelerden kaçınmalıdır.
Eleştirmenin konuyu ele alış biçimi, kendine özgü yorumlayışı ve anlatımında üslubu olmalıdır.
11- Eleştiride açıklayıcı, kanıtlayıcı ve öğretici anlatım türleri kullanılmıştır.
12- Metinde dil çoğunlukla göndergesel ve şiirsel işleviyle kullanılmıştır.
4. ETKİNLİK
Anlatım bozukluğu yoktur.
5. ETKİNLİK
Kelime grupları genellikle temel anlamlarıyla kullanılmıştır.
6. ETKİNLİK
Yazarın, sanatını, sanatçılığını, iyi ve kötü yönlerini eleştiren eleştiri türüdür.
7. ETKİNLİK
Eserin yazıldığı toplumsal ortamın koşullarını değerlendiren ve böylelikle eseri açıklama çalışan eleştiri türüdür.
8. ETKİNLİK
Bir eseri iyi ve kötü yönleriyle ortaya koyan; eseri konu, anlatım biçimi, olay örgüsü, simgeler, üslup, şiirin anlamı, ve şekil özellikleri eleştirini yapısını oluşturan özelliklerdir bakımından inceleyen eleştiri türüdür.
9. ETKİNLİK
Yazarın öznel olduğu ve eleştirmenin bir okuyucu olarak yaptığı eleştiri türüdür.
10. ETKİNLİK
Konularına göre eleştiriler şunlardır:
a. Okura dönük eleştiri
b. Sanatçıya dönük eleştiri
c. Topluma dönük eleştiri
d. Esere dönük eleştiri
11. ETKİNLİK
Eleştirmenin Tavır ve Tutumlarına Göre Eleştiriler:
A) Öznel Eleştiri
Okura dönük eleştiri
Sanatçıya dönük eleştiri
Özellikleri:
Eleştirmenin kendi zevk ve ölçütlerine göre yaptığı eleştiri türüdür. Genellikle öznel yargılar yer alır.
B) Nesnel Eleştiri:
Topluma dönük eleştiri
Esere dönük eleştiri
Özellikleri:
Eleştirmenin kişisel yargılardan kaçındığı eleştiri türüdür. Amaç nesnel olmaktır.
12. ETKİNLİK
Vardır. Örnek Orhan BURİAN’ın eleştirisi.
ANLAMA YORUMLAMA
1- Eleştirmenin bir sanat eserini eleştirirken eserin yazıldığı dönemin güzellik, gerçeklik, bütünlük, olgunluk ve sadelik gibi kriterler dikkate alınmazsa eleştiri sağlıksız olur.
13. ETKİNLİK
Sanatçı toplumun içinden çıkar, sanatçını verdiği eser okura ve dolayısıyla topluma mal olur.
14. ETKİNLİK
TEK HECE
Var mı beni içinizde tanıyan?
Yaşanmadan çözülmeyen sır benim.
Kalmasa da şöhretimi duymayan,
Kimliğimi tarif etmek zor benim...
Bülbül benim lisanımla ötüştü.
Bir gül için can evinden tutuştu.
Yüreğine Toroslar'dan çığ düştü.
Yangınımı söndürmedi kar benim...
Niceler sultandı, kraldı, şahtı.
Benimle değişti talihi bahtı,
Yerle bir eylerim tac ile tahtı,
Akıl almaz hünerlerim var benim...
Kamil iken cahil ettim alimi,
Vahşi iken yahşi ettim zalimi,
Yavuz iken zebun ettim Selim'i,
Her oyunu bozan gizli zor benim...
Yeryüzünde ben ürettim veremi.
Lokman Hekim bulamadı çaremi.
Aslı için kül eyledim Kerem'i.
İbrahim'in atıldığı kor benim...
Sebep bazı Leyla, bazı Şirin'di.
Hatrım için yüce dağlar delindi.
Bilek gücüm Ferhat ile bilindi.
Kuvvet benim, kudret benim, fer benim...
İlahimle Mevlana'yı döndürdüm.
Yunus'umla öfkeleri dindirdim.
Günahımla çok ocaklar söndürdüm.
Mevla'danım, hayır benim, şer benim...
Kimsesizim hısmım da yok, hasmım da
Görünmezim cismim de yok, resmim de
Dil üzmezim, tek hece var ismimde
Barınağım gönül denen yer benim
Benim için yaratıldı Muhammed
Benim için yağdırıldı o rahmet
Evliyanın sözündeki muhabbet
Embiyanın yüzündeki nur benim
Cemal Safi
(ZEBUN: Güçsüz, zayıf, âciz) ( zebun etmek: güçsüz bırakmak, zavallı duruma düşürmek veya getirmek.) "Beni bir gözleri ahuya zebun etti felek."- Yavuz Sultan Selim.
TEK HECE ŞİİRİNİN ELEŞTİRİSİ
1938 yılında Samsun’da doğdu İlk ve ortaöğrenimini orada tamamladı. Şiire ilgisi küçük yaşlarda başladı. Ancak 40 yaşına dek fazlaca dışa açılmadı.
1978 yılından değişik çevrelerde duyulmaya başladı. Başta sevgi olmak üzere hemen her konuda şiir yazmaktadır. Ayrıca taşlamaları geniş çevrelerde bilinip okunmaktadır.
Şiirlerinin yaklaşık 40 tanesi Orhan Gencebay tarafından olmak üzere 150 kadarı bestelendi. Bunlardan Rüyalarım Olmasa ve Vurgun adlı şiirleriyle 1990 ve 1991’de yılın şairi seçildi.
Her yıl Akçay Şairler ve Bestekarlar Şenliğini düzenleyerek şiire olan katkısını sürdürmektedir.
Şiirlerinin bir bölümünü topladığı, Vurgun (1978), Sende Kalmış (2000) ve Kıyamete Kırk Kala (2002) adlı kitapları yayımlandı.‘’Var mı beni tanıyan’’ dizesiyle başlaması ve ben merkezli bir üslup kullanması ilk başta beni şaşırtmış ve eser hakkında ön yargılı olumsuz bir düşünceye sürüklemiştir fakat şiirin tamamını gözden geçirdikten sonra hem yanıldığımı anlayıp utanmış, hem de şairin dil ve üslubundaki ustalığı fark ettim.
Birçok kişinin gücüne ve varlığına inanmadığı ‘’aşk’’ tüm gerçekleriyle ele alan şair aynı zamanda şiirinde:
Yavuz iken zebun ettim Selim'i,
Lokman Hekim bulamadı çaremi.
Aslı icin kül eyledim Kerem'i.
İbrahim'in atıldığı kor benim...
Sebep bazı Leyla, bazı Şirin'di.
Hatrım için yüce dağlar delindi.
Bilek gücüm Ferhat ile bilindi.
İlahimle Mevlana'yı döndürdüm.
Yunus'umla öfkeleri dindirdim.
Benim için yaratıldı Muhammed
dizelerinde tarihi olay kişi ve kesitlere yer vermiştir. Böylelikle telmih sanatını bolca kullanmıştır. Bu sanatın yanında şair
Var mı beni içinizde tanıyan?
dizesinde istifham ( soru sorma) sanatından,
Yaşanmadan çözülmeyen sır benim.
Yangınımı söndürmedi kar benim...
Her oyunu bozan gizli zor benim...
Kuvvet benim, kudret benim, fer benim...
Mevla'danım, hayır benim, şer benim...
Evliyanın sözündeki muhabbet
Embiyanın yüzündeki nur benim
Dizelerinde benzetme (teşbih) sanatından
Niceler sultandı, kraldı, şahtı.
Benimle değişti talihi bahtı,
Yerle bir eylerim tac ile tahtı,
Kuvvet benim, kudret benim, fer benim...
Evliyanın sözündeki muhabbet
Embiyanın yüzündeki nur benim
dizelerinde tenasüp sanatı
Kamil iken cahil ettim alimi,
Kimsesizim hısmım da yok, hasmım da
dizelerinde ise tezat sanatından yararlanılmıştır. Şair şiirinde bu sanatlardan yararlanarak içeriği zenginleştirmeyi de ihmal etmemiştir.
Şiir,11’li hece ölçüsüyle ve abab cccb dddb … uyak düzeniyle yazılarak ilahi türüyle bütünleştirilmiştir.
Şairin dili anlaşır, yabancı kelimelerden uzak ve oldukça akıcıdır.
Şair; anlatılması zor, tarif edilmesi kolay olmayan bir duyguyu, o duygunun yerine geçerek bir çok kişinin yapamadığı ve yapamayacağı bir somutlamayı başarmış ‘’ilahi aşk’’ konusunu en güzel şekilde işlemiştir. Ancak şair bazen kendisinden ilahi aşk bazende Allah’ın kendisi olarak bahsetmiş. Bu durumda şairin tekniğini geliştirmesi gerektiğini düşündürmektedir.
Nur ŞALIŞ
HINIS ÇPL 11-TM SINIFI ÖĞRENCİSİ
Yukarıdaki eleştiri esere dönük eleştiridir.
15. ETKİNLİK
ÇEVRE KİRLİLİĞİ
Büyük bir hızla geliştiğini gösteren çevre kirliliği insanlar ve doğa üzerine çok büyük olumsuzluklar göstermektedir. Hayatımızı olumsuz yönde etkileyen bu çevre kirliliğinin sebebi de yine biz insanlarız. Nedense bunu yaptığımız halde hiçbir zaman kendimizi suçlamıyoruz.
Doğa felaketlerine yol açan çevre kirliliği hızla artmasına karşın biz insanlar u kirliliğin farkında bile değiliz. Oysaki bu felaketin meydana gelmesinde en önemli neden yine biziz. Neden artık bunu umursamıyor ki insanlar? Bu felaketle yüz yüze geldiğimizde de sebebini sadece doğa olduğunu düşünüyoruz. Öyle değil mi?
Bu çevre kirliliğinin sebebi biz insanlarız. Ancak büyük felaketle mi karşı karşıya geldiğimizde mi aklımız başımıza gelecek.
Şengül BİNGÖL
HINIS ÇPL 11-TM SINIFI ÖĞRENCİSİ
HERKES ŞAİR OLAMAZ
Herkes kendini şair sanır
Bir iki dize birleştirerek
Bunlar büyük ölçüde aldanır
Vakitlerini böyle geçiştirerek
Vakit harcamaktan başka
Hiçbir işi yok bunların
Ne sevgiye verirler ne de aşka
Hiçbir şey bildiği yok bunların
Boş bir hayale kapılmışlar
Şairlik bunların ruhlarında yok
Şairiz diye maalesef yanılırlar
Eğer böyleyse şairlik, şairlik
Şairlik iki üç dize birleştirmekse
Herkes şairliğini ilan etsin
Eğer şairlik içten gelecekse
Şiir yazmaya önem versin
Size buradan sesleniyorum
Şair olmaya kalkışmayın
İki üç dize birleştirip
Şairlerle yarışmayın
Rıdvan ÇETİNKAYA
HINIS ÇPL 11-TM SINIFI ÖĞRENCİSİ
O MENFAAT OLMASAYDI
Birbirlerine zarar verip dururlar
Birbirlerini bir hiç uğruna vurup dururlar
Hayatın her safhasında yorulurlar
O menfaat olmasaydı
Kalp kırmayı basit sanırlar
Dünya menfaatini mutluluk sayarlar
Her zaman bunlar yanılırlar
O menfaat olmasaydı
Bir hiçe baş koymuşlar hepsi
Hiç göz önüne almıyorlar kalpteki sonsuz hapsi
Hepsi basit maddeden yapılmış bir tepsi
Menfaat peşinden yuvarlanırlar
Hiçbirisinin de sevgisi kalmamış kalplerinde
Birbirini kaybediyorlar her seferinde
Şimdi herkesin en büyük neferinde
Ah o menfaat olmasaydı
Ümre EREN
HINIS ÇPL 11-TM SINIFI ÖĞRENCİSİ
16. ETKİNLİK
Bakınız: 1. etkinlik
ÖLÇME DEĞERLENDİRME
1- … sanatçıya dönük eleştiri…
… nesnel ve öznel …
… eleştiri…
2- (D)
(D)
(Y)
(D)
3- Yanıt: B
4- Yanıt: A
5- Yanıt: E
6- Yanıt: E
7- Yanıt: E
ÜNİTE SONU ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME
1- Mektup…
2- … muhabir…
… Tercüman-› Ahval Mukaddimesi’dir.
…esere dönük eleştiri…
3- (D)
(Y)
(D)
(Y)
(Y)
(D)
4- C
5- E
6- A
7- E
8- B
9- C
10- E
11- E
12- B
13- A
14- C
15- E
16- B
17- D
18- C
19- B
20- B
21- E
22- D
23- A
24- A
25- A
26- A
27- A
28- A
29- C
30- B
31- E
32- E
33- E
34- D
35- B
36- E
37- C
38- C
39- D
40- E
41- E
42- D
43- A
44- B
45- D
46- A
SAYFA 141
RÖPÖRTAJ
HAZIRLIK
1. İnsanoğlu meraklı bir canlıdır. Ve kullandığı eşyaların yapılış evrelerini merak eder.
2. Röportaj: 1.Konusu bir soruşturma, araştırma olan gazete veya dergi yazısı. 2. Radyo ve televizyon habercisinin araştırma ve soruşturma sonucunda hazırlamış olduğu program, mülakat.
Derin Haber: İyice incelenmiş, araştırılmış haber.
1. ETKİNLİK
RÖPORTAJ ÖRNEĞİ
Bu oyununuzu alışılmış müzikallerden ayıran özellikler neler?
Alışılmışlıktan kastiniz Amerikan modeli müzikallerse, hemen söyliyeyim ki, bu tarza karşı ne ilgim, ne de sempatim var. İlerde olacağını da hiç sanmam. Biz bambaşka bir yolun yolcusuyuz. Keşanlı Ali Destanı ile yepyeni bir halk tiyatrosu üslûbuna gitmeyi deniyoruz. Amacımız akşam yemeğinden sonra hazmı kolaylaştıran bir eğlence sağlamak değil. Söyleyeceğini güldürü kılığında söyleyen, seyirciyi tedirgin eden aktif bir uyarı tiyatrosu.
Keşanlı Ali Destanı’nın kahramanları hayattan mı alınmadır?
1960′ta ünlü bir kondu efesinin vurulması beni çok ilgilendirmişti. Yerinde incelemeler yaptım. Olayın kahramanları ile aileleri ile görüştüm. Arkadaşım Mehmet Kemal’in aracılığı ile tanıkları buldum. Konuştum. Oyunun hareket noktası o olay oldu. Ama oyundaki Keşanlı Ali daha çok da kendi fantazimin ürünüdür. Deli Bozuk Zilha, 1962′de Keşanlı Ali tipi kabare tiyatrosunda Gültepe No.8 adlı şansonla sunduğum gecekondulu kızın gelişmiş bir portresidir. Helâcı Şerif Abla ise on beş y ıl önce yayınlanan Bayanlar 00 hikâyemin kahramanı.
Oyununuzu yazarken, gecekondu çevreleriyle ilgiler kurdunuz mu?
Gecekondu bölgelerine karşı ilgim ve sevgim yeni değil. Altındağ’ı, Taşlıtarla’yı çoğu dostum benim aracılığımla tanımışlardır. Kondulara ait gazete haberlerini, onlar üzerine iktisadî raporları ilgi ile izlerim. Gecekonduları sade canayakın insanlardan ötürü değil, ayrıca toplumumuzun küçük çapta bir maketi saydığım için de çok ilginç buluyorum.
Konuşan: Ayhan Sümer
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] RÖPORTAJ ÖRNEĞİ
TEMA Vakfı
08.01.2006 13:32:20
Gönüllü bir organizasyon TEMA, bize sunulmuş doğa güzelliklerimizi korumakta onlardan daha iyisi yok ülkemizde… Organizasyonun yapısı, içeriği, aktiviteleri ve çalışanlarının kişisel gelişimlerine verdikleri önem üzerine, TEMA Eğitim Bölüm Başkanı Sayın Celal Ergün ile görüştük.
Tüm TEMA gönüllülerine sosyal sorumluluk anlamında yaptıkları çalışmalardan dolayı sonsuz teşekkürler…
Röportaj: Pınar KULALI
Celal Bey, okuyucularımıza kendinizden ve TEMA'da aldığınız görevinizden biraz bahseder misiniz?
1996 yılı sonundan itibaren TEMAVakfında görev yapmaktayım. 1997 Temmuz ayından itibaren de Eğitim Bölüm Başkanlığını yürütmekteyim. TEMA Vakfı’nda Eğitim Stratejisi; eğitim hedefine ulaşmada elde mevcut ve elde edilmesi mümkün tüm kaynakları uygun, sistemli ve etkili bir biçimde kullanma prensibine dayanmaktadır.
Vakıf, bu doğrultuda, çeşitli kurum ve kuruluşlarla eğitim iş birliği yaparak, eğitim etkinlikleri düzenleyerek, bunları yayınlar ve eğitim materyali geliştirerek desteklemektedir.
Eğitim Bölümünün Görevleri:
• Vakfın amacını gerçekleştirmek için gerekli eğitim hedeşerini ve stratejisini belirlemek.
• TEMA Vakfının eğitim faaliyetlerini yönlendirmek
• Kurum ve kuruluşlarla eğitim iş birliği yapmak, bu faaliyetlerinin genel esaslarını tespit etmek, yürütülmesini ve geliştirilmesini takip etmek.
• Eğitim seminerleri, konferanslar gibi eğitim faaliyetlerini planlamak
• Eğiticileri eğitmek, eğiticileri ve uzmanları planlamak
• Doğa ve erozyon eğitim kamplarını planlamak ve icra etmek
• Eğitim projeleri geliştirmek
• Eğitim sonuçları değerlendirmesi yapmak için anketler hazırlamak, bu anketleri değerlendirmek ve arşivini oluşturmak.
• Eğitim katılımcı bilgilerini hazırlamak ve arşivini oluşturmak.
• Eğitim bütçesini hazırlamak.
• Dışarıdan gelen eğitim bilgi taleplerini karşılamak
• TEMA Yayınları’nın hazırlanması ve basımı
• Yazar ve çizerlerle telif protokolleri hazırlamak
• Kurum ve şahıslarla yayın telif sözleşmesi yapmak
• Eğitim materyali üretimi
• Teknik danışma kurulu üyeleri listelerini oluşturma ve güncellemek.
• Danışma toplantıları planlaması yapmak
• TEMAWeb sitesinin geliştirilmesi ve güncellenmesi
• Belge-Bilgi Merkezi çalışmaları
• Sergi faaliyetlerini düzenlemek ve koordine etmek
TEMA, sosyal sorumluluk açısından gençlere nasıl bir misyon yüklemektedir?
Kuruluş amacından bahseder misiniz?
TEMA Vakfı, 11 Eylül 1992 tarihinde Birleşmiş Milletler Çevre Ödülü sahibi Hayrettin KARACA ve iş adamı Nihat GÖKYİĞİT tarafından kurulmuştur.
TEMA Vakfının Amacı: Erozyon, çoraklaşma, çölleşme, yanlış arazi kullanımı, doğuracağı sonuçlar ve alınacak önlemler ile biyolojik çeşitlilik, toprak, su ve diğer doğal varlıkların korunması, verimli kılınması ile ilgili konuları halkımıza anlatarak bilgilendirmek ve bilinçlendirmek, böylece oluşturulacak bilinçli ve güçlü kamuoyunun desteği ve baskısı ile hükümetleri bu konularda gerçekçi ve uygulanabilir önlemler almaya ve uygulamaya teşvik etmektir.
TEMA Vakfının Hedefi: Ülkemizi yöneten ve yönetecek olan siyasi güçleri, erozyon sorununa çare bulmadan iktidar olamayacaklarına inandıracak kadar güçlü bir kamuoyu oluşturmaktır.
Bu amaç ve hedef doğrultusunda yalnız gençlerimize değil tüm topluma bilinçli bir baskı grubu oluşturma misyonu yüklenmektedir. Bu misyon üç kelime ile özetlenebilir:
Bilgi – İlgi - Tepki
Kimler TEMA'ya üye olabilir ve şartları nelerdir?
Her şeyden önce bir vakıfız. Üyelik yok gönüllülük var. Gönüllük konusunda ayrıntılı bilgiyi
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] edinebilirsiniz.
TEMA, Eğitim Bölümünün çalışmaları ve faaliyetleri ile ilgili bilgi verebilir
misiniz?
Eğitim Bölümü; Eğitim Bölümü Başkanı, Program Geliştirme ve Yayın Uzmanı,
Materyal Geliştirme Uzmanı, Eğitim Etkinlikleri Uzmanı ve Belge Bilgi Merkezi
(BBM) Sorumlusu olmak üzere 5 kişilik profesyonel bir kadro ile çalışmaktadır. Ayrıca, çeşitli seminer, konferans, panel vb. etkinlikler için yapılan planlamaya göre bir araya gelen üniversitelerdeki öğretim üyeleri ile, emekli olmuş öğretim üyelerinden
(19 Profesör, 4 Doçent, 7 Yardımcı Doçent, 2 Doktor, 1 Araştırma görevlisi) oluşan bir öğretim kadrosu bulunmaktadır.
TEMA Vakfında eğitimin hedefi; erozyon, çoraklaşma, çölleşme ve yanlış arazi kullanımının sebep ve sonuçları, alınacak önlemler, toprağın ve doğal varlıkların korunması hususlarında bilinçli ve güçlü bir kamuoyu oluşturmaktır. Bu bilinçli toplumun; toprağın, ormanlar, meralar ve tarım alanlarının önemini bilen ve onları koruyan, erozyon, çoraklaşma, çölleşme, yanlış arazi kullanımı ve bunların doğuracağı olumsuz sonuçlar konusunda bilgili, her türlü canlıyı (biyo çeşitliliği) koruyan, bitkilendirme konusunda duyarlı ve aktif, çevre koruma bilincine sahip, tutum ve davranışları ile örnek, sorumlu vatandaşlık bilinci gelişmiş bireylerden oluşması hedeflenmektedir.
Vakıf, bu doğrultuda, eğitim etkinlikleri düzenleyerek, çeşitli kurum ve kuruluşlarla eğitim iş birliği yaparak, bunları yayınlar ve eğitim materyali geliştirerek desteklemektedir.
Eğitim iş birlikleri; eğiticilerin eğitimi kapsamındaki çalışmaları kurumlarla eş güdümlü yürütmek amacıyla; başta Milli Eğitim Bakanlığı ve Silahlı Kuvvetler olmak üzere İçişleri Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ve üniversiteler gibi çeşitli kurumlarla eğitim iş birliği yapılmaktadır.
Genelde ne tip etkinlikler yapılmaktadır?
Eğitim etkinlikleri üzerinde çok fazla durmaktayız.
Erozyon Eğitim Seminerleri; erozyon eğitimini geniş kitlelere ulaştırmak ve bu konuda bilgi edinmek ve çevresini de bilgilendirmek isteyen gönüllülerimize eğitim vermek amacıyla çeşitli illerde halka açık iki gün süreli Erozyon Eğitim Seminerleri düzenlenmiştir.
Bu güne kadar erozyon eğitim seminerlerine 6.465 kişi katılmıştır.
Doğa ve Erozyon Eğitim Kampları ( Yaz Okulu); TEMA Vakfınca erozyon, doğurduğu sonuçlar ve alınacak önlemler konusu ile doğal varlıkları tanıtarak korunmasını sağlamak, arazide uygulamalı ve görsel eğitim vermek, eğitim sonunda katılımcıların çevrelerinde bilgilendirme yapmalarına imkân sağlayacak nitelikleri kazandırmak amacıyla; her yıl TEMMUZ ve AĞUSTOS aylarında “Doğa ve Erozyon Eğitim Kampı (Yaz Okulu)” düzenlenmektedir. Kamplara TEMA temsilcileri (TT) ve yardımcıları, TEMA Eğitmenleri, öğretmenler, izci liderleri, din görevlileri, tarım danışmanları, Genç TEMA Teşkilatı, üniversite öğrencileri, Yavru TEMA Teşkilatı katılmaktadır.1997–2005 yılı Doğa ve Erozyon Eğitim Kampına 2.722 kişi katılmıştır.
Konferans, Panel ve Sohbet Toplantıları; TEMA Gönüllü Temsilciliklerince 1996-2005 yıllarında, çeşitli kurumlarda, özel kuruluşlarda, okullarda, üniversitelerde ve halkımıza konferanslar, paneller ve sohbet toplantıları düzenlenmiştir. Bu etkinliklere 2.500.000 kişi katılmıştır.
TEMA, reklâm amaçlı hangi basılı materyalleri kullanmaktadır?
TEMA Vakfı bilgi toplumu olma çabalarına katkıda bulunmak amacıyla; mücadele konularında ve çeşitli çevre konularında çeşitli yayınları kamuoyunun istifadesine sunmuştur (50 kitap). TÜBİTAK ve TEMA Vakfı arasında gerçekleştirilen iş birliği ile 7 kitap yayınlanmıştır. TEMA Vakfı Çocuk Kitapları olarak 12 kitap yayınlanmıştır. 2004 yılı itibarıyla toplam yayın sayısı 69’a ulaşmıştır.
TEMA Vakfınca farklı konulardaki sunumların, doküman ve belgelerin, belgesel filmlerin yer aldığı eğitim CD’leri üretilmektedir. Mücadele konularımız ile çeşitli çevre konularındaki birçok bilgiyi kapsayan eğitim CD’leri çeşitli eğitimlerimize katılan katılımcıların ve araştırmacıların yararlanması için verilmektedir. Eğitim CD'si 2000 yılında 3.000 adet basılmış ve yeni konular eklenerek ve güncellemeler yapılarak 2002 yılında 3000 adet, 2004 ve 2005 yıllarında da 2000 adet daha CD çoğaltılarak dağıtılmıştır. 2006 yılı için eğitim CD’si Nisan ayında basılmıştır.
Eğitim CD’si 2 adet olarak üretilmiştir. CD’lerden birinde yalnızca Aral ve Macahel Belgeselleri diğerinde ise çeşitli konulardaki sunumlar, dokümanlar, TEMA Vakfı Yayınları yer almaktadır.
Celal Bey, size göre TEMA'nın temel değerlerinden biri olan ' Gönüllülük ilkesi' bireylerin kişisel gelişimlerinde nasıl bir önem taşımaktadır?
Çağdaş toplumlarda devlet kontrol eder, yönetimi ve düzeni sağlar. İş dünyası eşya ve hizmet üretir ve amacı kârdır. Kâr amaçsız kuruluşlar ise insanı ve dolayısıyla toplumu değiştirir, hedefleri sadece budur. Kâr amaçsız kuruluşlar sorumlu vatandaşlık bilincinin, kalitenin ve çağdaş demokrasinin temeli ve teminatıdır.
ABD’nde her iki vatandaştan bir tanesi haftada en az üç saat bu kuruluşlarda çalışmaktadır ve ülkenin gayri safi milli hâsılasının %3’ünü bu kuruluşlar oluşturmaktadır.
Dünyadaki pek çok sorunun çözümünde, devletlerin ve milletlerarası kuruluşların çabalarının yeterli olmadığı görülmüş ve bu alanlarda, devletin dışında, vatandaşlar tarafından kurulup gönüllülük esasına göre çalışan örgütlerin çok önemli roller oynayabilecekleri anlaşılmıştır. Bu rollerin en başında ulusal ve uluslararası arenalarda, yöneticilerin ve resmi karar merciindekilerin çeşitli nedenlerle dikkate almadıkları ya da alamadıkları gelişmeyle doğrudan bağlantılı bazı konuların, toplumların ve bu kişilerin dikkatine sunulması işlevi gelmektedir.
Küreselleşen dünyada, STK’ların durumu “ağ’lar toplumu” oluşturmak için önemlidir. Örneğin ekoloji sorunu ulus devlet yaklaşımı ile çözülemez. Sorun evrenseldir. Öyleyse ağ’lar toplumu olmak durumundayız. Dünyadaki tüm halklarla birlikte, düzenleyerek, değişerek, sosyal hareketler oluşturarak örgütlenmek gerekmektedir.
Bu örgütlenme STK demektir. Gönüllülük yasal olmanın temelidir. Bireyler kendi özel yaşamlarında elde ettikleri kaynakları kamuya yarar sağlamak için kullanabilirler veya bunu yapmayıp bu kaynakları kendi özel ihtiyaçlarında kullanabilirler. Bu kişisel bir tercihtir. Kişi kendi düşünce yapısına bağlı olarak, tercihini yasalar çerçevesi içinde kalmak koşuluyla kullanmakta serbesttir. Kimse kimseye neden gönüllü bir iş yapıyorsun diyemez. Devlet de diyemez. STK’ları, gönüllü hizmet veren idealist insanların varlığı ile bir anlam bulur ve başarıya ulaşır. Bunlara bir örnekte Vakfımıza TEMA Temsilcilerinin ve Gönüllü Sorumlularının katkılarıdır.
Okuyucularımızla özellikle ' eğitim ve önemi ' ile ilgili paylaşmak istedikleriniz nelerdir?
Çevre sorunları temelde insan ve toplum kaynaklı olup, bu sorunların ortaya çıkmasında insanın tutum ve davranışları etkili olmaktadır. Bu tutum ve davranışları insanın sahip olduğu değer yargıları yönetmektedir. Toplumumuz dikkate alındığında görülür ki doğal kaynaklara ilişkin değer yargılarımız dolayısıyla tutum ve davranışlarımız “kısa dönemli çıkar” ve “doğrudan çıkar” sağlama üzerine kurulmuştur. Uzun dönemli ve dolaylı çıkarlar pek dikkate alınmamaktadır. Böyle değer yargıları “halk” için olduğu kadar “aydın” kesim için de geçerlidir. Halkla siyasiler arasında kısa dönemli ve oy temeline dayalı çıkar ilişkisi geçerli olduğundan halkın ve yönetimin değer yargıları olumsuz bir noktada buluşmuştur. Bu bakımdan doğal kaynakların akılcı, ödünsüz ve uzun dönemli bilinç çerçevesinde kullanımı konusunda “toplumsal ve siyasi irade zayıflığı” ortaya çıkmıştır. Başka bir deyişle doğal kaynakları kullanırken yapılan yanlışlıkların giderilmesi yolunda ne halkta yeterli bir talep ne de yönetimde yeterli bir hareket vardır. Kuşkusuz demokrasimiz gelişip sivil toplum örgütlerinin etkinlikleri arttıkça ve “bilgi toplumu” niteliği kazanıldıkça bu tablo da değişecektir.
Bilgi toplumu olabilmenin en önemli unsuru, kuşkusuz olarak eğitimdir. Çünkü bu, temelde insanın doğaya bakışı, doğayla olan ilişkisi kısacası yaşam tarzı ile doğrudan ilgilidir. Bu yönde gerekli olabilecek tutum ve davranış değişikleri ise ancak sistemli ve etkili bir eğitim desteği ile çabuklaştırılabilir ve gerçekleştirilebilir.
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Röportaj soru cevaptan oluşmaktadır ve TEMA hakkında bilgi vermek amacıyla yapılmıştır.
2. ETKİNLİK
Ropörtaj Türünün Özellikleri
(Tarihi Gelişimi ve Temsilcileri)
Röportaj, gazete ve dergilerde yayımlanın yazı türlerinden biridir. Öğretici yazı türüdür. Bir olay, bir durum; yerinde gezip görülerek, olayla ya da durumla ilgili değişik kişilerle konuşularak, soruşturularak yazılır.
Röportaj hem gezi yazılarının hem makalenin özelliklerini taşır. Makale gibi dayandığı sağlam bir düşünceyi, bir tez vardır. Yazar; sorunu yerinde inceleyerek, gezip görerek, halkla, varsa mağdurla ve yetkili kişilerle konuşarak; fotoğraf, belge, istatistik bilgiler… gibi bilgilerle destekleyerek okuyucunun bilgisine sunar. En çok kamuoyu toplayan gazete yazısıdır. Çok yönlü anlatım olanakları vardır. Bu yönüyle diğer düşünce yazılarından zengindir. Uzunluğu çoğu zaman makaleden çoktur. Bazen bir röportaj yazısı gazetenin iç sayfalarından birinde dizi halinde günlerce yayınlanır. Okuyucunun sıkılmadan, merakla, okuduğu bir yazı bir türüdür.
Röportaj yazmak çok önemlidir. Bu nedenle de röportaj yazarının toplumsal sorumluluğu diğer yazarlardan daha çoktur. Röportaj yazarlığı ayrı bir ustalığı ve yan alan becerilerini gerektirir. Yazar evindeki köşesine çekilip yazmaz yazdıklarını. Röportaj yazarı eline ayağına çabuk olmak zorundadır. Yazar bir yandan evinde çalışırken bir yandan kütüphanede, arşivde, devlet dairesinde, iş yerlerinde araştırma yapacak; diğer yandan da olay yerinde incelemeler yapacaktır. Hem fotoğrafçı titizliği ile çalışacak; hem de yerine göre kimi zaman sevecenlikle, kimi zaman ısrarlı ama hiçbir zaman sırnaşık ve terbiyesiz olmadan, haddini bilerek, insan haklarını da çiğnemeden soruşturma yapacaktır. Bütün bunların yanında röportaj yazarı, okuyucu ile bağını koparmamak zorundadır.
Röportaj türünün belirleyici özellikleri nelerdir?
• Röportaj da düşünsel plânla yazılır.
• İşlenen konu; toplumsal, sanatsal olay ya da olgu olmalıdır.
• Yazar anlattıklarının doğruluğunu; konuşma, bilgi toplama ve fotoğraflarla desteklemeli, anlattıklarını bir mantık çerçevesine oturtabilmelidir. Her anlattığı, önceki anlattıklarıyla çelişmemelidir.
• Röportaj yazarı; açıklayıcı anlatım, öyküleyici anlatım, betimleyici anlatım ve tartışmalı anlatım gibi bütün anlatım yollarından yararlanır. Okuyucuya konunun önemini kavratabilmek için örnekleme, karşılaştırma, tanık gösterme gibi nesnel verilerden de yararlanmalıdır.
• Röportaj yazıları zamanla tarihsel belge olabilir.
• Fotoğraf ya da belge kullanılabilir.
Bazı röportajlar, yüz yüze yapılabildiği gibi bazısı da yazılı soruların verilip cevapların daha sonra yazılı olarak alınması şeklinde de olabilir.
Röportajlar genellikle soru cevap tarzında olur. Ancak bazı yazarlar röportajı hikâye kurgusu ve üslûbu içinde vermeyi tercih ederler. Metin içerisinde kendi duygu, düşünce ve izlenimlerini de aktarırlar. Çoğu röportaj, gezi yazısıyla iç içe sunulmaktadır. Gazeteciler, ülke içinde başka şehir ya da ülke dışında başka ülkelere gazetecilik çalışması için gittiklerinde oralarda yaptıkları röportajları ve gezi izlenimlerini birlikte, aynı kurgu içinde kaleme almaktadırlar.
Türk edebiyatında röportaj türünün ilk örneklerini Evliya Çelebi vermiştir. Modern anlamda ise Ruşen Eşref Ünaydın’ın Diyorlar ki (1918); adlı çalışması bu türde verilmiş ilk örnek arasındadır. Bunun dışında diğer bazı röportajlar şunlardır: Hikmet Feridun Es, Bugün de Diyorlar ki (1932), Mustafa Baydar, Edebiyatçılarımız Ne Diyorlar (1960); Gavsi Ozansoy, 40 Yıl Sonra Diyorlar ki (1962); Tahir Kutsi, İç Göç (1964); Halil Aytekin, Doğuda Kıtlık Vardı (1965); Abdi İpekçi, Liderler Diyor ki (1969); Yaşar Kemal, Bu Diyar Baştan Başa (1971); Fikret Otyam, Gide Gide 10 (1969); Yaşar Nabi Nayır, Edebiyatçılarımız Konuşuyor (1976, konuşmalar değişik kişiler tarafından yapılmıştır.); İsmail Parlatırİnci Enginün Orhan Okay Zeynep Kerman Kâzım Yetiş Necat Birinci, Röportajlar (1997).
Türkiye gazetelerinde röportaj çalışmaları yayımlanan başlıca gazeteciler arasında şunları sayabiliriz: Fikret Otyam, Yaşar Kemal, Vasfiye Özkoçak, Füsun Özbilgen, Leyla Umar, Nuriye Akman, Ayşe Arman, Fehmi Koru, Yazgülü Aldoğan, Hüsamettin Aslan.
Aşağıda Haldun Taner’le yapılan bir röportajı görüyorsunuz:
Keşanlı Ali Destanı’nı yazmaya sizi neler zorladı?
Her yazarın bazı sevgili temaları oluyor. Mitosların kulis arkasını deşmek de beni en çok saran temalardan biri. Lûtfen Dokunmayın tarih plânında bir Baltacı hiyaneti efsanesinin tartışmasını yapıyordu. Keşanlı Ali Destanı ise gecekondu ortamında bir kahramanlık mitosunun parodisini yapıyor.
İNCELEME
(ARDANUÇ)
1. Röportaj türünün belirleyici özellikleri şunlardır:
• Röportaj da düşünsel plânla yazılır.
• İşlenen konu; toplumsal, sanatsal olay ya da olgu olmalıdır.
• Yazar anlattıklarının doğruluğunu; konuşma, bilgi toplama ve fotoğraflarla desteklemeli, anlattıklarını bir mantık çerçevesine oturtabilmelidir. Her anlattığı, önceki anlattıklarıyla çelişmemelidir.
• Röportaj yazarı; açıklayıcı anlatım, öyküleyici anlatım, betimleyici anlatım ve tartışmalı anlatım gibi bütün anlatım yollarından yararlanır. Okuyucuya konunun önemini kavratabilmek için örnekleme, karşılaştırma, tanık gösterme gibi nesnel verilerden de yararlanmalıdır.
• Röportaj yazıları zamanla tarihsel belge olabilir.
• Fotoğraf ya da belge kullanılabilir.
Bazı röportajlar, yüz yüze yapılabildiği gibi bazısı da yazılı soruların verilip cevapların daha sonra yazılı olarak alınması şeklinde de olabilir.
Röportajlar genellikle soru cevap tarzında olur. Ancak bazı yazarlar röportajı hikâye kurgusu ve üslûbu içinde vermeyi tercih ederler. Metin içerisinde kendi duygu, düşünce ve izlenimlerini de aktarırlar. Çoğu röportaj, gezi yazısıyla iç içe sunulmaktadır. Gazeteciler, ülke içinde başka şehir ya da ülke dışında başka ülkelere gazetecilik çalışması için gittiklerinde oralarda yaptıkları röportajları ve gezi izlenimlerini birlikte, aynı kurgu içinde kaleme almaktadırlar.
2. İncelediğimiz röportajda Ardanuç; arazi yapısı, yolları, tabiatı, tarihi, tarihi eserleri, insanı, iklimi, ekonomisi, geçim kaynakları, sosyal ve kültürel etkinlikleri, gelenek, görenek, adetleri, ve folkloru ile ele alınmıştır.
3. Yazar, röportajda anlattıklarını inandırıcı kılmak için halkın anlattıklarını nakletmekten, resimlerden ve örneklerden yararlanılmıştır.
BİR ÇOCUK MASALI Gaz Lambaları
Röportajda ‘’gaz lambası’’ lambanın günümüzdeki değeri, işlevi, tarihi, sekli gibi özellikleriyle ön plana çıkartılmıştır.
Röportajda gaz lambası ile roman arasında ilgi kurulması ve gaz lambasının sihirbazlıkta kullanılması ile gaz lambası koleksiyonculu yapılması ilgimi çekmektedir.
SAHNELERİN ‘ER’İ EROL GÜNAYDIN
‘’Erol Günaydın’’ röportajının yapılış amacı Erol Günaydın’› tanıtmak ve özelliklerini ortaya koymaktır.
Yazar Erol Günaydın’ı seyircisinin gönlünde yer sahibi olmuş, tiyatroya gönül veren ve aileden gelen bir komedyen biri olarak görmektedir.
3. ETKİNLİK
KONULARINA GÖRE RÖPORTAJLAR
a) Bir Yeri Konu Alan Röportaj
Ardanuç
Özellikleri: Röportajı yapılan yerin bütün özellikleri bilinmeli. Bu nedenle ilginç yönlerin film, ses kayıt ve fotoğraflarla belgelenmesi gerekir.
b) Eşyayı konu alan röportajlar
Gaz Lambaları
Özellikleri: Haber konusu olan eşya, her yönüyle bilinmeli; dikkat çekecek ve okuyanları düşündürecek yönleriyle anlatılmalıdır.
c) İnsanı konu alan röportajlar
Sahnelerin ‘Er’i Erol Günaydın
Özellikleri: Belli bir alanda üne kavuşmuş kişilerin özellikleri belirtilir.
4. ETKİNLİK
Sunuş Biçimlerine Göre Röportajlar
İncelenen Röportaj Metinleri Alman Röportajı Amerikan Röportajı
Ardanuç X
Gaz Lambası X
Erol Günaydın X
İncelenen röportajlarda inandırıcılık kazandıran öğeler röportaj yapılan insanlar ve fotoğraflardır.
Röportaj yazarı; açıklayıcı anlatım, öyküleyici anlatım, betimleyici anlatım ve tartışmalı anlatım gibi bütün anlatım yollarından yararlanır. Okuyucuya konunun önemini kavratabilmek için örnekleme, karşılaştırma, tanık gösterme gibi nesnel verilerden de yararlanmalıdır.
Metinlerde dil genellikle göndergesel işlevde kullanılmıştır.
5. ETKİNLİK
‘’Gaz lambaları konusunu; hem yazar kimliği ile önemli başarılara imza atan, hem de yıllardır Türkiye’nin ve dünyanın çeşitli ülkelerinden gaz lambaları toplayan Adalet Ağaoğlu ile görüştük.’’ cümlesinde anlatım bozukluğu vardır.
Sebebi: Tamlayan ekinin fazlalığıdır.
Düzgün şekli: ‘’Gaz lambaları konusunu; hem yazar kimliği ile önemli başarılara imza atan, hem de yıllardır Türkiye ve dünyanın çeşitli ülkelerinden gaz lambaları toplayan Adalet Ağaoğlu ile görüştük.’’
ETKİNLİK
BASİT SÖZCÜKLER: için, sefere, gene, olmadı, bu, kez, sis, bastı, ama, ona, rağmen, ötede, bir, çobanın, koyunlarını….
TÜREMİŞ SÖZCÜKLER: İkinci, koyuluyoruz, ilerlerken, telaşlıca …
ANLAMA YORUMLAMA
1. - Röportaj yapan kişi, röportajında elde ettiği bilgilerle kendi görüş ve düşüncelerine de yer verilmeli.
— Bu yazılar çeşitli ses kayıtları, belge ve fotoğraflarla tamamlanmalı. Röportaj yazarı, gördüklerinin fotoğraflarını da çekerek yazısına eklemeli.
— Röportajda önemli olan, birçok kişinin gördüğü ve bildiği şeyleri ustaca dile getirmelidir.
— Röportajcı, yalnızca gördükleriyle, izlenimleriyle yetinmemeli. Konuyla ilgili derinlemesine araştırma ve inceleme yapmalı, ilgililerin bilgisine başvurmalı.
— Röportajcının amacı, konuyu çarpıtmadan belgesel olarak okuyucuya sunmak, okuyucuyu konunun içinde yaşatmak, kamuoyunu aydınlatmak olmalı.
— Röportajlar, okuyucunun dikkatini çekecek ve onları bazı konularda düşündürecek biçimde düzenlenmeli.
— Röportajlarda öğretici, açıklayıcı, kanıtlayıcı, betimleyici vb. anlatım türlerinden yararlanılmalıdır.
2. Röportajlarda yorum vardır. Haber yazılarında yoktur. Her ikisi de gazete ve dergi yazılarıdır.
SAYFA 154
.Bir insanın hakkında yazılanlar objektif olmayabilir. ßu yüzden o insanla yüz yüze görüşmek daha etkilidir.
2.Mülakat:Buluşmak,görüşmek,röportaj
Mülakat Yapma: ßir kişinin bir konu veya sorunlarla ilgili görüşlerini almak.Mülakata katılmak.Görüşmeye katılmak
Görüşme:Bir konu üzerindeki karşılıklı düşünceler ileri sürmek karşılıklı konuşup sohbet etmek
Sayfa 164
1.*Ünlü kişilere çeşitli yönleriyle tanıtmak veya toplumu ilgilendiren önemli bir konuyu aydınlatmak için ünlü kişi veya uzmanlarla yapılan görüşmelere mülakat denir.
*Mülakatlarda duygu ve yorumlara yer verilmez.
*Konuşulanlar dışına çıkılamaz.
*Sade,anlaşılır bir dil kullanılır.
*Metinde degişiklik yapılamaz.
2.Alanında tanınmış kişilerle veya konun uzmanları ile mülakat yapılır.
3.Mülakatta Selim ileri'ye eserleri ve yaşam hakkında sorular sorulmuştur.Dolayısıyla metnin konusu Selim ileri'dir. Bu konu toplumun tümünü değil sadece bir bölümünü ilgilndirir
4.Selim ileri'ye sorulan sorular konunun açıklanmasında uygun ve yeterlidir.
5.Mülakatlarda cevaplar aynen ve yorumlanmadan yayımlanır.Bu mülakatın ayrıcı bir özelliğidir.
6.Mülakatı yapan kişinin konu ve mülakat yapılan kişi hakkında hazırlık yaptığı sordugu sorulardan bellidir ''siz'' ''uzun bir kışın siyah cümleleri'' ve ''kamelyasız kadınlarda çok ciddi araştırmaya dayalı bir çalışma sergilediniz''tespitinde oldugu gibi''.
7.Mülakat yapılacak kişi önce eserleri sonra da isim olarak metin başlığında tanıtılıyor
8.Mülakat yüz yüze degil de yazışma ile gerçekleşseydi içten ve samimi olmazdı.Ayrıca yüzyüze görüşmek karşıdaki insanı tanımak için daha etkili bir yoldur
2.Etkinlik
Gönderici:Mülakatı yapan kişi:Selim İleri
İleti:Sorular ve cevaplar
Kanal:Söz
Alıcı:Selim ileri(mülakat yapan kişi)
Dönüt:Cevaplar
Bağlam:Mülakat
3.ETKİNLİK
Tanımdanda anlaşılacagı gibi 2 türlü mülakat vardır
1.Ünlü kişileri tanıtan mülakat
2.Önemli bir konuyu aydınlatan mülakat
4.etkinlik
Röportajlarda herhangi bir kişi ile görüşme mecburiyeti yoktur.Bu yüzden mülakatta iletişim ögeleri daha yalın olarak ortaya çıkar.
9.Yazarın yazmaya başladığı önemli dönemi anlattığı bölümde öyküleyici anlatım,diger bölümlerde açıklayıcı,tartışmacı anlatım türleri kullanılmıştır.
10.Dil,metinde ağırlıklı olarak göndergesel işlevde kullanmıştır.
5.Etkinlik
Gerçek Anlamlı Kelimeler:Yaz,Fakülte,kitapçı
Yan Anlamlı Kelimeler:Bağ,Çıkmak,Kaçırmak
Mecaz Anlamlı Kelimeler:Vurulmak,Dalmak,Batmak
*Gerçek anlamlı sözcükler farklı an